Renklerin olmadığı bir dünya düşünün! Ağaçların, çiçeklerin, gökyüzünün, kuşların renklerinin yok olduğu bir durumda her şey birbirine karışır, cisimleri birbirinden ayırmak imkansızlaşırdı. Mesela; masada duran renkli bir bardak düşünün. Renkler yok olduğunda masada duran bardağı görmek zorlaşır. Dış dünya ile bağlantı kurmamıza, hafızamızın çalışmasına, beynin öğrenme görevini yerine getirmesinde renklerin önemi büyüktür.

Renkler olmadan hayat anlamsız olurdu, bugün bildiğimiz birçok şey varlığını yitirirdi. Renge dayalı sanat ve tasarım da bunlardan biri. Tasarım öğeleri arasında önemli bir yer tutan renkleri kullanılırken yeterince bilgi sahibi olmak gerekir. Bu sayede ortaya konulacak tasarım çalışması ile istenilen etkiyi yakalamak mümkün olur. Örneğin, bir obje satın alırken gözümüz ilk olarak rengi algılar. Form ise renkten sonra gelir. Objeyi yakından incelediğimizde dokusunu algılar, kullanışlılığı hakkında bilgi sahibi oluruz. Her gün karşılaştığımız durumlarda renk, ilk dikkatimizi çeken tasarım unsurudur.

Casi Paped porselenlerinin alametifarikası kuşkusuz, renklerin tasarımlara kattığı estetik unsurdan geliyor. Spak espresso fincanlarındaki keskin tasarım, güneşin rengiyle parlıyor, Josephine koleksiyonundaki parçalar renklerin enerjisiyle göz alıcı tasarımlara dönüşüyor, Love Edward filtre kahve bardaklarının ayırt edici tasarımı ise fazlasıyla rengini belli ediyor. Sadelik ve basitliğin öne çıktığı minimal tasarımlarda renkler çok daha fazla etkili olur. Fransız sanatçı Pierre Bonnard’ın söylediği gibi “Renk, tasarıma hoş bir kalite katmaz, onu güçlendirir.”