Kahve ile olan ilişkimiz uzun yıllara dayanıyor. Sohbetlerimizin vazgeçilmezi, sabahları kendimize gelmemize sağlayan, yorgunluğumuzu alan, çalışırken odaklanmamıza yardımcı olan marifetli oyuncu. Her gün o mucizevi, siyah çekirdekli bitkiyi içmek için birçok nedenimiz var. Etiyopya’dan başlayan bu 1000 yıllık yolculuk sıra dışı birçok olaya tanıklık etti. Aslında kahvenin anavatanı Yemen olarak bilinse de ilk kahve Yemen’e Türk komutan Özdemir Paşa tarafından Etiyopya’dan, eski adıyla Habeşistan’dan getirildi. İsmi de yine o bölgenin eski adı olan Kaffa’dan geliyor. Kahve, tarihi boyunca birçok yasaklamalarla karşı karşıya kaldı. İslam devletlerinde din kurallarına ve şeriata aykırı olduğu söylendi. Aslında bu söylenti halkın kahve içmek için bir araya gelmesini, burada toplanıp devlet işlerini eleştirmeye başlayacaklarını önlemek için çıkarılmıştı. Kahvenin sohbeti koyulaştırmasından çekinen devlet adamları birçok yerde kahveyi yasakladı. Her yasakla birlikte daha da çekici hale gelen kahve, bir tutkuya dönüştü ve sonunda kahve özgürlüğüne kavuştu. İstanbul’a ilk kahveyi 1554 yılında Hekim adlı biri Halep’ten, Şemsi adlı biri de Şam’dan getirdi. Bu ikili Tahtakale’den getirdikleri kahveyi pişirip esnafa sattılar. Kahve tutkunları çoğalınca İstanbul’un ilk kahvehanesi de açılmış oldu. Tanınmış bilginler, memleketin ileri gelenleri ve makam sahipleri kahvenin peşinden ayrılmadılar.